top of page
  • Yazarın fotoğrafıDüş ve Mitos

GENETİK KOTLAR / Öykü




GENETİK KOTLAR

 

Hasan Çelikkol

 

Öykü

 

 

Genel Müdürümüz “Yakında Finansmana yeni bir şef geliyor, yardımcı olursan sevinirim. Selami Beyin yakınıymış, benden rica etti. İlgi göstersen iyi olur.”

“Peki efendim..”

“Yalnız biraz başına buyruk ve ukala biriymiş. İdare etmemiz gerekiyor. Söylemedi deme.”

Merak etmiştim Tayfun Beyi.

Nasıl birisiydi? Başına buyrukmuş derken neyi kastetmişti acaba? İdare edecekmişiz öyle mi? Hay Allah, bakalım Finansman Müdürü bu işe ne diyecekti? Kendisini yakından tanıyan biri olarak canının sıkılacağı kesindi. Tamam, Genel Müdürümüz Finansman Bölümüne uygun görmüştü ama finansmana uygun muydu kimse bilmiyordu. Bildiğim geldiğinde öğreneceğimizdi.

 

Merakım uzun sürmedi. İki gün sonra saat dokuza doğru güvenlik görevlisi telefon etti. “Tayfun Bey geldi efendim. Sizin odanızı sordu. Yeni Finansman Şefi olduğunu söyleyerek doğrudan doğruya odanıza yöneldi. Ne size ne de Yeliz Hanıma haber verme fırsatım oldu. Özür dilerim.”

Canım sıkılmadı diyemem ama yine de “Önemli değil” dedim.

Odama girdiğinde biraz soğuk davranmak istedim ama yapamadım. Ne de olsa Genel Müdürümüz yardımcı olmamı istemişti benden. Hem ilk günkü davranışlarını affedebilirdim. Bu yüzden hiç bir şey olmamış gibi karşıladım onu.

Üzerinde spor bir elbise vardı. Otuzlu yaşlarda olmalıydı ve itiraf etmem gerekir ki çok da yakışıklıydı. Masmavi gözleri vardı. Kızların bu gözlerden etkilenmemesi mümkün değildi.

“Hoş geldiniz Tayfun Bey,” diyerek elimi uzattım. “Umarım burayı bulmak zor olmamıştır?”

“Hayır, hiç sorun olmadı. New York’un kalabalığına alışmış biri için buralar çok basit kalıyor. Zaten bir taksiye atlayıp geldim.”

“Sevindim adınıza. Buraya ilk gelenler hep şaşırır da onun için söylemiştim. Ben New York’ta bulunmadım ama İstanbul da epey kalabalık bir şehirdir. Pek New York’u aratmaz” dedim gülerek. “Bu arada ne ikram edeyim size? Çay, kahve?”

“Sütlü bir kahve alayım. Sütlü kahveyi Amerika’da alıştım ben. Sabahları içmezsem kendime gelemiyorum.”

Yeliz’e telefon edip iki kahve söyledim. Birinin sütlü olmasını rica ettim.

“Size şirket hakkından bilgi vereyim Tayfun Bey.”

“Gerek yok Kemal Bey, gerek yok. Selami Bey bana her şeyi anlattı. Şirket zor durumdaymış. Benden yardım istedi. Ben Amerika’da finans üzerine çalıştım biliyor musunuz? Şirkete çok faydalı olacağımı düşünüyorum. Hatta eminim. Ben geldiğime göre merak etmeyin yakında şirketi düze çıkaracağız. Bu arada ‘New York’ta bulunmadım’ dediniz, peki yurt dışında bulundunuz mu hiç?”

Canım sıkılmıştı. Ne demeye getirmek istiyordu bu çocuk? Benim kariyerimi mi sorguluyordu? Ya sabır dedim içimden. Çattık salak birine.

 “Evet iki yıl Londra’da bulundum” dedim sertçe.

Şaşırmıştı. Herhalde benden böyle bir cevap beklemiyordu.

“O zaman sizinle iyi anlaşacağız.”

“Evet, iyi anlaşacağız” demeyi çok arzu ederdim ama sessiz kalmayı tercih ettim. Daha ilk karşılaşmamızda hoşlanmamıştım. Onun hakkında ilk izlenimim kötüydü. Çok kötüydü. Bunca yıl İnsan Kaynakları Müdürlüğü yapmış biri olarak ben Kemal Tan, yanılmış olmayı çok isterdim.

“Allah kolaylık versin bize,” dedim içimden.

 

x

 

 

Tayfun Bey ile ilgili ilk şikâyet Yeliz’den geldi. Yeliz benim asistanım olur. Güzel kızdır. 23 yaşında ve nişanlıdır.

“Kemal Bey, size bir şey söyleyeceğim ama lütfen yanlış anlamayın. Çünkü ne diyeceğimi bilmiyorum.”

“Hayrola Yeliz Hanım?”

“Tayfun Bey var ya gelip gelip bana içki içmeye davet ediyor. ‘Nişanlıyım’ diyorum, ‘olsun ne olur bir içkiden’ diyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Adam çok yapışkan. Sadece ben değilim bu konuda rahatsız olan. Geçen gün Hülya’ya da ‘Siz gördüğüm en güzel kızlardan birisiniz’ demiş.”

“Tamam Yeliz Hanım, üstünde durmayın Lütfen. Ben uygun bir zamanda uyarırım. Biliyorsun en büyük patronun yakını oluyor kendileri. Şimdi inkâr filan eder, olay da senin üstünde kalır.”

“Peki Kemal Bey. Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için.”

 

x

 

Bu adamın başımıza bela olacağını tahmin ediyordum. Bakalım ne zaman patlak verecekti. En iyisi bir an önce ikaz etmeliydim.

Ertesi gün gelir gelmez odama çağırdım ve usulünce uyardım.

“Tayfun Bey, burası New York değil. Siz alışmışsınız oradaki insanların rahat davranmasına ama burada işler böyle yürümüyor. Öyle ulu orta kızlara ‘çok güzelsiniz’ denilmez. Nişanlı kızlara bakılmaz. Bak seni uyarıyorum. Bir daha böyle olayların olmasını istemiyoruz.”

Hiç bir şey demedi. Sadece başını sallayıp “All right Kemal Bey” diyerek odadan ayrıldı.

 

x

 

Dediklerimi dikkate almış gibi görünüyordu. Davranışları değişmiş herkese karşı daha saygılı olmaya başlamıştı. Ama karakter değişmiyordu. Öğünme huyundan vazgeçmemişti. Her şeyin en iyisini o biliyordu.

Mesela tenisi çok iyi oynadığını söylüyordu. Güya New York’ta bir tenis müsabakasında birinci olmuş. Doğru olabilirdi tabi ama tenis oyununu görmüştüm. Vasatın biraz üstünde bir oyunu vardı o kadar. Hani ben bile onu yenebilirdim.

Mesela iyi resim yaptığını söylüyordu. Göster birkaç tane resim dediğimizde hepsi New York’ta bir galeride diyordu. İnanmalı mıydık? Tabi ki hayır.

Finansman Müdürü bir gün gelip “Abi nereden sardınız bu adamı başıma?” diye dert yandı. “Bir insan bu kadar kendisini över yahu. Sanki bütün bankacılar kapısında kredi vermek için bekliyor.”

 “İdare edeceksin” demekten başka bir şey söyleyemedim.

Hele geçen günkü olay? Odama gelip soy ağacı yaptığından söz etti. Bana ne senin soyağacından. Biraz hafife alarak, “Eee anlat bakalım” dedim.

“Benim kökenin taaa Endülüslere kadar gidiyor.”

“Nereden biliyorsun bunu Tayfun Bey?”

“Büyük babamdan öğrendim. Benim büyük babam İspanya’da görev yapmış. Bazı araştırmalarda bulunmuş. Oradan biliyorum.”

“Pek İspanyol’a benzediğin sözlenemez ama. Baksana mavi gözlerin var senin. Sen annene çekmiş olmalısın. Türkmen olabilir mi anne tarafın?”

“Olabilir tabi, yakında öğreneceğim.”

“Nasıl yani?”

“Amerika’ya tükürük gönderdim.”

“Tükürük mü? Nereden çıktı bu?”

“Siz bilmiyorsunuz demek. DNA Testleri ile etnik kökenler tespit edilebiliyor artık. Kökenlerimiz DNA’larımızda kotlanmış. Bir tükürük yetiyor. Ağız içi sağ ve sol yanaktan tükürük alıyorlar. Sonra ilgili yere gönderiyorsun. Bir ay içinde sonuçlar geliyor. “

“Ne öğreniyorsun?”

“Genetik olarak hangi ulusa yakın olduğunu. Göreceksiniz kökenimin bir tarafı mutlaka İspanyol çıkacak.”

“Valla ne yalan söyleyeyim pek aklım yatmadı.”

“İnanmayın bakalım. Küçük düşünüyorsunuz. Küçük. Hem de çok küçük. Siz inanmıyorsunuz ama sonuçlar geldiğinde şok olacaksınız.”

Bu konuda bilgim yoktu ama konuyu aşağılamaya getirmesi canımı sıkmıştı.

O an kafamın içinde kabaran öfkemi engel oldum ama hayalleri de kâbusa dönüşsün istedim.

O günden sonra Tayfun’la her karşılaşmamızda gıcıklık olsun diye sonuçları sordum.

“Nasıl oldu İspanyol? Geldi mi sonuçlar?”

“Henüz gelmedi Kamil Bey ama eli kulağındadır.”

“Bugün bir haber var mı?”

“Yakında Kemal Bey, yakında.”

“Sonuçlar?”

“Siz dalga geçin benimle Kemal Bey, sonunda ben güleceğim ama.”

 

x

 

Bir hafta sonra, Kamil Beyin DNA sonuçlarını beklerken iki Amerikalı dedektif geldi. Yanında da emniyetten bir adam vardı. Tayfun Beyle görüşmek istediler.

Bankaya gittiğini söyleyip “Birazdan gelir,” dedim.

“Bekleyelim o zaman.”

“Konu nedir? Yardımcı olabilir miyim size?”

“Tayfun Beyle görüşsek iyi olur.”

Kendilerine kahve ikram ettim.

Kısa bir süre sonra Tayfun Bey geldi. Neler oluyor diye bana bakarken Emniyet görevlisi, “Bizimle emniyete kadar geliyorsunuz” dedi.

Şaşırdığı her halinden belliydi. “Emniyete mi?”

“Evet.”

“Ne oldu ki?”

“Emniyete gidince anlarsınız.”

“Gelmek istemezsem?”

“Zorluk çıkarmayın lütfen.”

Gelenlerin bu titizliğine anlayamamıştım.

O gün ne ben ne de şirketteki arkadaşlar ne olduğunu öğrenebildik. Tayfun Bey şirkete dönmedi. Emniyete telefon ettiğimiz de, “Yarın her şeyi öğrenirsiniz,” dediler.

Akşam arkadaşlarla toplandık. Ne olabileceğine dair hepimiz yorumlar yaptık ama hiçbirimiz ne olduğunu, ne olmuş olabileceğini tahmin edemedik. Bir arkadaş, “rüşvet almış olabilir mi?” dedi. Ben, “yok olmaz öyle şey” diye itiraz ettim. Bir başkası, “Sarkıntılık etmiştir bir kıza. O da şikâyette bulunmuştur. Şirketteki bazı arkadaşlarımız rahatsız etmemiş miydi?” dedi.

En doğru tahmin bu olabilirdi. Zaman zaman kendisini yurt dışında sanıyordu. Hoş yurt dışında da bu olaylar onu suçlu duruma düşürürdü ama neyse ne, bekleyip görecektik.

 

x

 

Ertesi gün şirkete geldiğimde asistanım, “Bakın Tayfun Beyin yaptıklarına” diyerek gazeteyi uzattı.

“Üçüncü sayfayı açın lütfen.”

Merakla sayfaları çevirdim.

Haber başlığı çarpıcıydı.

 

Genetik kotlar bir yıl önceki cinayeti ortaya çıkardı.

Geçen yıl Amerika’da işlenen bir kadın cinayetini genetik kotlar aydınlattı. Öldürülen genç kızın tırnaklarında kalan ve katile ait olan deri ve saç telinin DNA’sı ile Tayfun Tan’a ait tükürük DNA kotları yüzde doksan sekiz uyuşmuştur. Tayfun Tan’ın o tarihlerde Amerika’da bulunduğu ve genç kızla yakınlık kurduğu tespit edilmiştir. Geçen yıl faili belirsiz olarak kabul edilen bu cinayet, genetik araştırma şirketinin ihbarı sonucunda ortaya çıkmıştır. Tayfun Tan mahkemeye çıkarılmış ve suçlu bulunarak cezaevine konulmuştur.

 

Comments


1/3
Henüz etiket yok.
Search By Tags
  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • Google Classic
Follow Us
bottom of page